LİKYA YEMEĞİ

Artık bahar geri dönüşü olmayan bir yola girdi, sıcaklar bastırmadan keyfini çıkarmaya bakalım. Güneşde ısınıp, gölgelerde serinleyerek...Fırsat bu fırsat, yürümeye HAZIR MISINIZ!



Şehirde hızınızı alamazda dağlarda, nehirlerde yürümek isterseniz hiç durmayın; Antalya'yı ve/ya Fethiye'yi fethedin. Likya yolu tabir ettikleri, belgesellerini yaptıkları ve kitaplarını yazdıkları bu yol uzunluğuyla gözünüzü korkutmasın, hepsini bi seferde yürümek zorunda değilsiniz. Her dilimi ayrı bir tatil demek! Her durak ayrı bir lezzet durağı demek; keçi peynirleri, zeytinler, çifte kavrulmuş tahinler, portakal çiçekleri, adaçayları ve daha neler neler...saymakla bitmez, yaşanır.





Bu kutsal ve antik yolun haritasını çıkaran arkadaşım şimdilerde Kayaköy'e yerleşti ve karadan yaptığı likya haritasının denizden paralelini turlamaya başladı. Hemde kayakla...hem karadan hem denizden likya yolunu karış karış avcunun içi gibi bilir. Denk getirebilirseniz onunla buraları dolaşın; faunadan floraya, kuşundan balığına engin bilgisiyle size mükemmel bir rehber ve güven veren tecrübesiyle de unutamayacağınız bir yol arkadaşı olacaktır.







Biz o kadar şanslı değiliz diye düşünürken Kaleköy'deki kısa tatilimizdeki komşumuz bu yolun küçücük bir kısmını yürümeye davet etti bizi...Kaleköy'den Gökkaya'ya kadar. 40 dakika süren bu yol boyunca 40 çeşit bilgi edindik.



Yol boyunca Kaleköy'ün mahalleleri ve köpekleri, Akdeniz'in ağaçları ve bitkileri bahar sayesinde yaprak yaprak açılarak önümüze serildi...En sevdiğim yöre halkının 23 Nisan çiçeği dediği glayöller...namı diğer Gladiolus illyricus. Bu kafa ve eklem açan kısa yürüyüş sonunda tabii ki kurt gibi acıkmıştık. Komşu sağolsun üşenmeyip bize yorgunluk kahvesi yaptıktan sonra bi de üstüne şahane bir sofra hazırlamasın mı? Ellerinden öpüp, saygıyla anıyorum kendisini...Sofra tam anlamıyla mükemmeldi; taze balıklar, taze barbunyalar, zeytin salataları, közlenmiş biberler ve 'galiba çitlenbik ağacı' dediği bir ağacın filizlerinden yapılan o muhteşem meze! Tam olarak ismini öğrendiğimizde mutlaka tarifini yazacağım, bir başka sefere...







Yemekleri afiyetle yiyip, rakılarla beraber şarkılara geçtiğimizde dolunay önümüzde altın bir top gibi parlamaya başladı. Söz gümüşse, sessizlik altındır!







Ah bahar AHHHHHHH!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder