EVE GELDİM BİN TANE!




Eve geliyorum, elektronik posta trafiği...Karnım aç, dolap tamtakır, pazar alışverişi yarın. Gelirken yolda arkadaşıma rastladım, tost almaya gidiyormuş, dedim 'Dur!'.

'Bende açım gel yemek yapalım'

Gel dedim demesine de sokağın köşesinden eve gelene kadar sessiz düşünüyorum; evde biliyorum ki sadece soğan var. Birde kediler için haşlanmış kasap artığı bıngıldaklar, kıkırdak dokular...e karabiber ve tuz? Hele du bakalım...


Anahtarım komşudaydı, anahtarı almaya gittik, dedik açız ya sen? 'Çevirme tavuk yapıyorlar, köşede, alıyım geliyim' dedi...

Ben sesiz, tavuk hiç sevmem ki! 


Soğan çorbası yapıcam ben de dedim. Onlar da alışverişe gittiler...


Açlıktan gözüm dönmüş, soğanları bodoslama doğrayıp, bıngıldaklarla ve tuz+karabiberle beraber düdüklüye attım gitti. 45 dakika pişirdim, el blendırından geçirdim. Oldu bitti. Koyu ve jölemsi olacak biliyorum. Taze soğanları da ince ince kıydım üstüne atıcam. Sssllll.


Bu arada dostlar alışverişten döndüler, pirinç, ciğer ve tavukla döndüler. Ciğerler hemen kavruldu, kavrulmuş ciğer tenceresinde pilav yapıldı...pilav ciğer rengini aldı, mmm mis. Tavuklarda limon soslu, beni hiç ilgilendirmez. Ama kabul ediyorum ki çok güzel oluyor, tarifini kendisinden alırız bir gün.


Pilavın tarifini vermeye gerek var mı?




 Feriköy'den aldığım yoğurda dokunmadık bile...yani unuttuk. Zaten o yoğurdun kapağını açıyorsunuz ve dibini görene kadar durmak imkansız, ay çekirdeği gibi. 


Çorbaya ekmek kızartıp, üstüne tel peynirler de tiftikleyebilirdik, fransız usülü soğan çorbası gibi...Onu da unuttum. Hiç bunları kendine dert etmeye değer mi?


Yani çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane. Tanrılar insanları yalnızlıkla terbiye etmesin, efendim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder